2009/09/07

kasırganın ortasında ayakta kalan meşe ağacı olmak zorunda mıyım?

içim kan dolu.

ezip geçtiklerim, yakıp gittiklerim paramparça etti kalbimi. içerisi tuzla buz oldu. saçma sapan şeyler de yaptım, bana zaman zaman ürkütücü gözüken şeyler de. hiçbiri nefretime derman olmadı. çarmıhımı sırtımda taşıyorum ve öylesine az kişi görüyor ki bu halimi, yıllar yılı beni anlıyor sandığım herkesten kestim umudu. 

yeniden beraberim "o"nunla. o kızdan ayrıldı, ayaklarıma kapandı, ne oldugunu anlamadım ve affettim. uyuşmuş gibiydim, hala öyleyim. garip şekilde başka biri için kalbimde kelebekler uçuşurken affettim onu. neden? çünkü sevilmenin konforu, belirli hayatın dayanılmaz hafifliğinden kaçacak cesaretim yok. diğeri için çarpışmam gerekecek, üstelik garantisi yok, sürmeyeceği en baştan belli, 2 aydan fazladır devam etmesinin tek açıklaması yasak olması. heyecan biterse biteriz bunu biliyorum. böyle aşağılık bir düşünce sistemiyle de "o"nu affettim. nefret ediyorum aslında. her dokunuşu aklıma bambaşka şeyler getiriyor. ama beraberiz işte. kendimden tiksiniyorum günbegün. 

sadece seyrediyorum gelip geçen hayatı. günlerim kontrol edilemez bir hızla gelip geçiyor. 15 eylülde anadilimden kopup yabancı bir diyarda yaşamaya başlıyorum üstelik. o kadar "köksüz"üm ki, ben "ben"i nerde kaybettim, aramaya cesaretim kalmadı.

kasırganın ortasında ayakta duran meşe ağacı olmak zorunda mıyım?

2009/06/30

bu böyle vurabilir de...

ah bir şarkıya rastladım youtube alemlerinde dolaşırken... çok arabesk gelir bu şarkı beni anlatıyo geyiği, ben de öyle demek istemiyorum. sadece aşk ile haşır neşir iken bu kadar fena şekilde, böylesine takır takır anlatan neler oldugunu, "aşk"ın ne menem bişey oldugunu böyle dürüst anlatan bi şarkıyla karşılaşmam dokundu desem daha doğru.

geriye gerçekten de yalan dolan birkaç da resim kalırmış. kalbin de peşinden gider, sana da bişey kalmazmış, senden de bişey kalmazmış üstelik...


2009/06/15

insanı deli eden kesinlikler için ağıt*

kaybettim.

oyun oynadım. kurallara aykırı davrandım. şimdi oyunun dışındayım. pek muhterem "eski" sevgilim yeni sevgilisi ile fink atmakta şu ara. bunu da büyüüük bir rahatlıkla aradı anlattı bana. allah belanı versin diye haykıramadım. içimden geçen hiçbirşeyi söyleyemedim yüzüne. lanet olsun sana diyemedim, o kıza da ağız dolusu orospu diyemeyeceğim çünkü ben asalet maskesini taktım bi kere. kızmıyorum diye yalanımı da söyledim. oysa içim öyle dolu ki, cehennemim kalbimde. lanetler yağdırıyorum her dakika o allahın belalarına. bunu beklemiş gibi, birlikte geçirdiğimiz o geceden sonra bana söyledikleri yetmedi, 3 gün sonra ulan, 3 GÜN SONRA, sanki hayatı boyunca bunu beklemiş gibi balıklama daldı. kızla sürtüyolar 4 gündür, nasıl olduğunu bilememişmiş, siktir ordan ya, dürüst ol canımı ye pezevenk, kızın götünde dolaşıyodum ama sen vardın, bi olay oldu, aman da bizim mutlu olacağımıza inanmıyorum bu ara da bilmemne de kafam karışık da göt de bok da bikbikbik konuştuktan sonra evet biri var hayatımda dedi, tek tahminde tutturdum kim olduğunu. lanet olsun ikinize de. lanet olsun.

nefretimi kusamadım, boğuluyorum o nefrette şimdi. nefes alamıyorum, ölesiye dağıtmaya ihtiyacım var, o kadar çok sarhoş olayım ki hiçbişey hatırlamayayım, unutayım ne olduğunu, unutayım onun varlığını ve yaşanmışlıkları...

lekesiz aklımın sonsuz günışığı ile aydınlanmak istiyorum sadece, "unutmak" bahşedilse bana dünyada benden mutlusu olmayacak biliyorum. 

ağlayamadım bile. gözlerim zehir doldu ama ağlayamadım. hata yapmıştım, ama bunun bahane olmasına katlanamıyorum işte. itiraf etse, dese ki evet etkileniyodum zaten ama sen vardın aklımdan başka bişi geçmiyodu o yüzden, yemin ederim daha az üzülürdüm belki. bir anda olmaz hiçbişey, bir anda diye bişey yok allahın cezası yoooooook!!!!!!!! 

lanet olsun nefes alamıyorum nefretten, öfkemden, üstelik ağlayamıyorum, üstelik bağıramıyorum, tekmeleyemiyorum etrafı, lanet olsun üzülecek kadar bile kendime ait değil hayatım...



*"Şüphe değil, kesinliktir insanı deli eden." Nietzsche

2009/05/31

aldatmak nedir?


evet nedir bu işin kapsamı? ne aldatmaktır ve ne değildir? sevdiğini birinin sadece yanında görmek yeter mi yoksa illa ki fiziksel ilişkiyi görmek gerekir mi? 

ilkiyse de ikincisiyse de aldattım sevgilimi.

kendimi aşağılık hissederim diye düşünmüştüm ama hissetmedim. hissetmediğim için nefret ettim kendimden desem o da yalan. hala inanamıyorum olanlara. 29 mayıs cuma yaşanmadı demek istiyorum. 

yani sanki geleceği yok bik bik bik diye öttüğüm adam kayıp gidiyor ellerimden, içim çekiliyor kalbimi de birlikte alıp gidiyor sanki ama bakakalıyorum ardından. içim boşaltılmış gibi ve ben de bağırsaklarıma bakıp şaşırıyorum neden dışarıdalar acaba diye. iğrenç oldu değil mi benzetme, bileklerimden akan kandan daha az iğrenç aslında. ölmek çok zormuş. bir türlü beceremiyorum.



2009/05/28

dolsun taşsın gönüller, coşup birleşsin eller....


dalgalanmalarımdan bana bıkkınlık geldi esasen amma velakin hayat bu ara beni pek de rahat bırakacak gibi durmuyor...M başardı aklıma girmeyi. kafamda sürekli o var. peki nedeeen? bunun cevabı taaa ergenlik günlerinin başına kadar gider...

peşinden koşması gerekenin erkek olduğunu bir kere öğrenen cücük beyinli genç kızımız habire koştururken kaçabilme kapasitesi yüksek olsun diye, erkeğin yorulabilme ihtimalinin ve de fazla naz aşık usandırır sözünün farkında değildi tabi. koştu, koştu, deli danalar gibi kaçtı erkekten "hihih kovalıyo beniiiiii salak şeeaaayyy" kıkırtıları eşliğinde. zavallı erkeğimiz de doğal tepkiyi verip peşine takıldı haliyle kızın. amaaa....

bu kovalamaca sadece birkaç yıl sürer gerçekte. yeterince akıllı bir erkek bilir ki, kadın dediğin varlığın biyolojik saati gereği birkaç yıl içinde ayaklarına kapanacak duruma gelecektir. bunu farkettiği "o" dakikadan itibaren erkek kasmayı bırakır. şimdi kadın düşünsün rahatlığındadır. 

eğer tüm bu kaçma kovalamaca dinamiklerinin farkına 20 yaşında vararsanız benim gibi, o zaman resmen sıçtığınızın resmidir. çünküüü, erkek artık ne olup ne olmayacağını bilecek yaşa gelmiştir ama siiiiz geç kalmışsınızdır ve oyun çoktaaan 1-0 olmuştur. benim gibi apışırsınız. aa niye aramıyo dersiniz. "sevgilim var" sözünün bu derece etkili olacağını hesap etmemişsinizdir çünkü. 

sonuca ulaştık sanırım. evet sevgili M hatta şirin M&M-ıyk iğrenç mi oldu bu ne- buluştuğumuz akşamdan beri hiç aramadı. ne yapmak istediği konusunda bir fikrim yok. benden hoşlandığını açıkça söylemekle beraber sevgili konusunda da tavrı netti ne yazık ki. karar ver dedi de, ne kararı yani. böyle cinsler de her zaman beni bulur cidden.

ya bi kız açık açık takılacak birilerini arayınca neden ruhu papaz adamlara rastlar bilmem ki... evde halihazırda bi adet papaz adayı mevcut, ben hakkımı bi kerecik de serseriden yana kullanmak istiyorum karşımda düzgün erkekler geçidi var. evet evet bahtsız bedevi benim, gidelim kutup ayısı... 


2009/05/25

e onun adına yalan derler.

kafam iyice allak bullak oldu. yapabileceklerimi birden görmenin ne kadar ürkütücü olabileceğini tahmin etmezdim, meğer en ürkütücüsü insanın kendi içini çat diye bi anlık da olsa görebilmesiymiş. manzara da pek hoş değildi yani. 

hayatımın hiçbi döneminde beğenilen bi tip olmadım ne yazık ki. yeni yeni şu 2 senedir bişeye benziyorum yavaştan. bu sebeptendir beğenilme arsızıyım diyebilirim. ilişkim için heralde en büyük tehdit unsuru bu. bi adam karşıma geçip de ne kadar güzelsin dediğinde işin seyri değişiyo bende, saçmalamaya başlıyorum.

gene öyle oldu işte. Xten haber yok bikaç gündür sesi soluğu çıkmıyo. yeni bir arkadaşımız ortaya çıktı yeniden, sevgili M diyelim kendisine. bu akşam saatlerce bebek'te oturup çene çaldığım insan kendisi. eğlendim vs süper ama olayın koptuğu nokta yine bu güzellik konusu. gözlerime bakıp ne kadar harika bişi oldugumu anlattıktan sonra direnciniz kırılıyo tabi ki. ama hiçbişey olmadı. son derece saygılı ve mesafeliydi. ilişki süremi öğrendiğinde de yüzü görülmeye değerdi doğrusu:) 

işi fazla komplike hale getirmemeli ya. erkekler neden yapıyo bazen bunu acaba, kadınlara mı özeniyolardır nedir:)

yine tehlikeli sulardayım, bakalım ne olucak bu sefer...

2009/05/15

mutlu ol derdim amma içimden gelmedi


oyundan atılasım var bu ara feci şekilde. kural ihlali yapıyorum sürekli. biri farketse, gözlerime iyice baksa anlayıvericek nolup bittiğini ama havalar sıcak ya güneş gözlüğüm her zamankinden daha da fazla gözümde. 

kafamın güzel olmasından baya bi korkuyorum valla bu ara, saçmalayabilirm, çoook acayip işlere imza atabilirim, 15 dk sonra yanımda koca bi şişe votkayla kafa bulmaya gidiyorum salak mıyım neyim anlamıyorum ki yarebbim sen akıl fikir ver.

mutlu olayım derdim yok, heyecan istiodum ahanda heyecan, katmer katmer heyecan. içimde patladı patlayacak o kadar çok şey var ki, blogu yazmayı bırakırsam anla ki sıktı biri topuğuma sevgili okuyucu-okuyor musun bilmiorum ama-korkuyorum hayatımın gidişinden. 

I found my love in Portofino diyorum başka da bişi demiyorum.

sakata gelmeden kapağı hayallerimin şehrine atsam başka bişi istemiorum.

gidiyorum, biri beni korusun. 

2009/05/14

**samanlıktan kaldıramadım samanı da zühtü**

saatlerce oturduk karşılıklı. saçma sapan muhabbetlerle uzattık zamanı. gözlerine bakmaktan mutluydum, sanırım o da öyleydi ki gitmedi hiçbiyere-ki adetidir aslında- üstelik evinden kalkmış gelmişti galiba pek çaktırmasa da. kaçamak bi buluşma gibiydi garipti biraz, üstelik naptık, ödev yaptık. boğaza karşı oturduk saatlerce, güldük, sırlar verdik birbirimize, gelecekten bahsettik. acımsızca garip, tuhaf şekilde zevkliydi orada birbirimizin 1 metre uzağında oturmak ve rol kesmek durmaksızın. 

kimse öğrenmesin diye çabalamak, ama aynı zamanda herkese duyurmaya çalışmak da bi acaipti anlayamadım kendimi gitti. 

onu da anlayamadım.

güzellik farklı birşeymiş ondan bahsetti, güzelmişim ben öyle dedi kendileri. güldüm içimden, anlayamadım ne yapmak istediğimi. 

napıcam onunla 1 yıl uzak bir yerde başbaşa?? ne kadar karşı koyarız ki birbirimize?? arkadaş mıyım, neyim onun için bi anlasam. içimden geçenler, aklımın bağırış çağırışlarına pek uymuyo gene nedense.

en iyisi içmek. unutmanın garantili yolu malum.

2009/05/13

ay, dolunay...



beraberdik ve geceydi. 

ay dolunaydı. 

şarkı söyler misin dedi; bilmem ki dedim çekinerek. yalnız değildik. yokuş aşağı iniyorduk ağır ağır. boğaz pırıl pırıldı. 

ay dolunaydı.

sigaramın dumanı savruluyordu üstüne. güldü. "bu ne demek şimdi" dedi. güldüm. "belki de seninle birlikte olmak istiyorumdur" dedim. anlamsızca sustuk. yürüyorduk.

ay dolunaydı.

hafiften sesini duydum. geceye uygundu söylediği. yeni türkü'nün güzelim şarkısı "dolunay".

Ay dolunay dalgın gecede 
Ay büyüyor tam yüreğimde 
Suskunum ben söyleyemem 
Ay ben ay neden 
Ay dolunay sessiz gecede 
Ay bir anda düş yüreğime 
Yanayım ben söz büyürken 
Ay ben ay sana....

ay dolunaydı dedim ya.

herşey mümkündü o gece. herşey mübahtı. gözlerine dokundum sadece. o bilmedi.

içini görmek istedim. olmadı, beceremedim.

kalbine dokunsam yanarım gibi geldi, kaçtım. 

kırmızı tuş kahkahalarla gülüyo hala bana, korkağım evet. 

ay dolunaydı, herşey mümkün, herşey mübahtı. sadece kendime haykırdım söyleyeceklerimi, o duymadı.

 



2009/05/10

senden önce hiçkimseye söylemedim dersem yalan olur...

sarhoştum. 

ne yaptığımı bilemeyecek kadar değil de, normalde yapmayacaklarıma cesaret bulacak kadar sarhoş. 

yanında olmak, ona dokunmak istedim; yapsam kendimden iğreneceğimi bile bile... 

gel demek istedim, herşeyi yak ve gel, bizden sonra tufan desek ne çıkar demek istedim. telefon elimdeydi, ona herşeyi söyleyecek cesaretim vardı. numarasını buldum rehberden-ezbere bilsem de bunu kendime itiraf etmek istemiyorum-aramak için parmağımı o minik yeşil tuşa götürdüm; emindim kendimden herşeyi söylemeye cesaretim vardı, bu hayat benimdi, nasıl olsa hayat kısaydı, ne çıkardı ki sadece bi kez olsun kendimi dalgalara bıraksam nolurdu değil mi ama, bi kez de kendime yenilsem ya.

parmağımı tuşun üzerinde gezdirdim önce biraz; bi çeşit okşamaydı belki. ben o tuşun bana onu getirme ihtimalini sevdim sanırım. kibarca basmak gerek dedim önce, sonra yok yok sert ve kesin olmalı yoksa arayamam dedim, o minik telefon yeşil yeşil güldü bana: "senin cesaretin yok" dedi. kızdım ben de, evet evet sertçe basmalıyım bu tuşa, hızlı ve kesin olmalı kararım, kırmızı ile ise hiç görüşmemeliyim dedim, gülüyordum. 

o anda kırmızı tereddütlü şekilde sordu, "istiyor musun bunu, ya yoksa sende gönlü, ya gene kendi kendine uydurduysan bişeyleri, salak mısın kızım git sarhoşsun fln derse nolucak, kim toplucak arkanı?" dinlemek istemedim onu, doğru söylüyo olsa da yeter dedim artık, hayal kurma özgürlüğüm engellenemez diye haykırdım, herkes bana baktı, sarhoş dedi biri ordan; güldüler, ben de güldüm mırıldanarak: "siz öyle sanın".

okşadım tuşları, hem yeşili hem de kırmızıyı. trafik ışıklarını düşündüm sonra; kırmızı "duran adam"ın rengidir, hazırol vaziyette bekler, yeşil ise "koşan adam"ınki, o sürekli bi yerlere yetişir. kıskandım o yeşil koşan adamı. ben de artık bozsam hazırolu dedim. istemezse beni istemesin dedim. en olmadı sarhoştum derim artık yerse dedim. yeşile gitti elim ve...

basamadım. kafamda yankılandı sesi; "korkaksın" dedi, "hayatta vazgeçemiceksin sahip olduğunun konforundan, mutlu falan değilsin, bağımlısın sadece, seni delice seven bir erkek olmadan nasıl yaşanır bilmiyosun, seviyo falan da diilsin, sadece kullanıyosun o zavallı adamı, artık dürüst ol hem kendine hem de ona, korkaklığından bıktım" dedi. ben ağladım. 

telefonu çantama koydum. çantamı sımsıkı kapadım. dediği gibi şarkının: "ölmek istedim, bir türlü ölmedim".


2009/05/07

tükenmek isteyen tükenmez kalemin acıklı öyküsü ya da electrata hezeyanları

bu ara tadım tuzum yok. ne yapmam gereken yığınla iş kıçımı oturduğum yerden sökmeme yardım ediyor ne de gelen baharın yürek tıpırtıları(ne biçim kelimeyse bu da)... tekdüzelikten iyice sıkıldım artık derkene helecan dolu olaylar yaşamak istiyorum ben. bi anda hayat beni asteroit no 654 e savursun, uzaylılarla elele halay çekeyim istiyorum. tükenmez kalem olmaktan sıkılan tükenmez kalemimin kapağında o acıklı bakışları görmem de bu araya rastlıyo tam da. zavallı, o kadar içli bakıyodu ki bi an istedim, onu saatlerce karalayarak bitirmek sonra da diğer kalemlerin yanına, gizemli ve karanlık çekmeceme koymak istedim. ama yapamadım, tükenirse eğer benim yapamadığımı yapıp hayatını değiştirecek kalemi kıskandım. kapattım kapağını koydum kalemkutuma, dursun orda hıh. 

gel git akıllı olduğumdan heralde, bazen esiyor kaçayım gideyim buralardan diyorum bazen de aman da aman ne güzel bu şehir de bik bik diye geziniyorum; sebep sormayın benden, bilsem musallat olmazdı tüm bu yarım akıllılar bana. ben de buralardan çoktan gitmiş, hayatımı sonunda değiştirmiş olurdum.

sevgili X, malum bölgesinden hastalanmış 2 gün önce söyledi. ulan dedim içimden, ne biçim bi uğursuzluk taşıyosam sırtımda, kime dokunmaya niyetlensem yamuluveriyo, iyi ki bi münasebetimiz olmamış, yoksa çocuğun cenazesine gidiyo olucaktık heralde. ameliyat olması gerekiyomuş muş da muş işte doktor bidibidileri gerisi. diyemedim ki ilacın bende boşver ameliyatı bi gece koş gel ben alıcam üstündeki gerginliği hiçbişeyin kalmıcak! aah ah, ayağıma taş bağlı sanki yaa, hoşlanıyorum işte herif resmen mıknatıs gibi çekiyo beni ama yok işte yok...

sevgilim sınırsız darlamakta bu ara yine, adam canımı sıkmaya doyamıyo resmen haa bi çeşit fetiş unsuru haline getirmiş bile olabilir:
-ağzına sıçayım yeter ulan nedir senden çektiğim....!!!!
-uuuu beybi konuş biraz daha çok şahane oluyo valla misssss........
değişik fantezi ama olur olur endişeliyim bu sebepten.

diğeri de ayrı yarım akıllı zaten, bi kaşınıyosun bi dolanıyosun etrafımda bu belli yani; aman bi kasmalar, buluşsak ya hani dedikten sonra efendim şööle bööle diye kıvırma havası yaratmalar...ıvır zıvır işlerle uğraştırıyo insanı. niyetin ne??? açıkça konuş yaşın kaç artık arkadaşım yeter, şurda telli duvaklı gelinlik hayali kurmuyorum değil mi, korkma nikahı basacak seni kaçıracak da değilim bi gel işte bi gel bakarız sonra nolacağına. katırlar tepesice X, yok face hesabını bi anda açtım ööle içimden geldi ay sevmem aslında kırk yılda bi giriyorum zati diye dolanıyo ortada, ama profilimi avucunun içi gibi bilmesi ve de iletileri de maşşallah av köpeği gibi takip etmesi bize durumun pek de öyle olmadığını anlatmak için yeterli tabe.

erkekler hakkında bugün puccanın döktürdüğü şahane yazı benim aklımdan geçenlere tercüman oldu resmen. içim sıkılıyo valla ya, hergün aynı geyik. git, arkadaş ayağına muhabbet çevir, aslında derdin başka olsun, içinden salyalarını sil, dışardan oooh hayat da ne güzel kuşlar böcüğler... 

sana sesleniyorum canım, gay misiiiin yoksa atıp tuttuğunun 10da biri kadar cesaretin mi yok bilemiyorum. ama yeter diye çığlık atasım var haberin ola. 

kalem de bitti zaten*mesut ve şanslı varlık ne olacak*


2009/05/01

kötü doğulur mu kötü olunur mu?

sevgilisi dediği insanı parçalayıp gitar kutusuyla çöpe atan biri "insan"mıdır? herşeyden önemlisi o manyağı bu halde getiren bişeyler var mıdır yoksa kendisi zaten öyle mi doğmuştur? hep merak ettiğim şeylerden biri, insanoğlunu kötülük yapmaya iten şeyin doğarken içinde olup olmadığı. bu konuda söylenmiş pek çok şey, pek çok farklı bakış açısı var. bir kısmı dini perspektiften, bir kısmı psikanaliz üzerinden, hatta bazıları genetik bilimi üzerinden bu olguya açıklık getirmeye çalışan pek çok görüş mevcut. ama hiçbiri soruma cevap veremiyor: kötü doğulur mu, kötü olunur mu?

öldürmek, ölmek ve sonrası.

bazen hayatımdaki insanlara karşı sonsuz bir nefret dürtüsü duyuyorum. ama hoşlanmadığım bişiler yaptıkları için falan değil, tamamen içgüdüsel, engel olamadığım bir dürtü. sebepleri üstüne bunca zamandır düşünürüm aklıma birkaç freudien açıklamadan başka hiçbir b.k gelmiyor ne yazık ki. 

karşı koyamadığım tatlı bir duygu ise de nefret; bunu aslen sevdiğiniz insanlara karşı üstelik de hiçbir sebep olmadan hissettiğimde, kendi ruh sağlığım hakkında çok ciddi endişelerim oluşuyor. 

bu konuyu gündemime sokansa, aslında gerçekten sevdiğim bir kuzenime karşı son 1 aydır hissettiğim sonsuz nefret. o derece ki kızı bi kaşık suda boğ deseler bi dakka durmam. karıştırırsanız belki bikaç tatsız hadise olmuştur aramızda ama çok iyi anlaşır çok da severim-yani severdim. 

katil olmanın nasıl bir his olduğuna dair bir fikir veriyo bu dönemler bana. bi anda nefret ediyorsun, hakim olmuyosun, karşı koymuyosun, gidip öldürüyosun -the end- sonrasını konuşmayalım, malum tatsız şeyler. bir de öldürdükten sonra intihar eden vakalar var ki onlar cidden enteresan. hayatta kendi canımı yakacak bişi yapamam misal, insan içindeki herşeyden güçlü yaşama dürtüsünü nasıl bastırır da kendini öldürür hiç aklım almıyor. 

ilkokuldayken herkese "büyüyünce ne olmak istersin yavrıııım" diye sorarlar ya, ben nereden duyduysam "seri katil olucam örtmeniiim" diye patlatmıştım. sonrasını tahmin edersiniz, okula çağrılan veliler, gidilen çocuk psikologları vs vs. aslında sadece bi yerden duymuştum, muhtemelen ne demek olduğunu da bilmiyodum, maksat sivrilik olsun diye de söylemiştim. kıssadan hisse, yavrum psikopat olmuuuuş diye doktorlara koşturmayın en ufacık b.kta!

hava yağmurlu, içimde bi sıkıntı var, X'le 2 gündür konuşmadık, sevgili de itinayla beni darlamakta. hayat zor.

2009/04/30

ne garip adam

şimdi ben bu ikinci yazımda karşımdaki bi arkadaştan bahsetmiştim. kendisini yazının kalanında X olarak anmak isterim. bu herifin benimle ilişkisi resmen bir muamma. ne yaptıgına daha akıl sır erdiremedim. saatlerce süren msn sohbetleri, alakalı alakasız sorular, yavşamakla yavşamamak arası ince hareketler falan. ne halt ettiğini o da bilmiyo ya neyse. hede hödö baya eğlenioruz da kafamı karıştırmasa pek şahane olurdu allasen. zaten dengem bozuk, bi oraya bi buraya kafa gidip geliyo, en son ihtiyacım olan şey kafamı karıştıracak bir adet özel yapım dengesiz erkek. 

kendi kendine gelin güvey olayının kitabını yazmışımdır bu arada şaka maka. daha önce kafamda kimlerle neler yaşadım duysa apışır millet. nerden başlasam ki anlatmaya. ilk aşktan başlayalım en iyisi. fantezi dünyam epey bir geniş olduğundan çocukla ilgili ne hayaller kurdum akıllar almaz. halbuki tam bebeyim yani 5. sınıf falan. 11 yaşına felan denk geliyo sanırım, nerdeyse evlenip çoluk çocuğa karışacam herifle. o ilk aşk(!)ım 3 sene kadar devam etti, orta bitti liseye geldim başka bi şehre, taaak yatakhanedeki kızlardan birinin sevgilisi çıktı herif. bu dünya küçük de bu kadar mı a.q yaaa. ilk ergenlik travmamdır. o arada yazları kendime yeni kurbanlar seçip hayali aşklar yaşamaya tam gaz tabe. o zaman da bir çirkinim allaam yarebbim yani o zaman düşünüyodum neden sevgilim yok diye, şimdi fotograflara bakınca olmaz tabi guguk kuşu mehmet ali erbil gözlükleri, erkek saçlar, kepçe kulaklar eşittir 12 yaşında ben! valla para vermem lazımmış sevgili bulmam için gene iyi atlatmışım o dönemi valla. lisede gene böle bi kendi kendine gelin güvey olma hareketi içindeyken bunu çevredekilerle paylaşma angutluğunu yaptığım için hemmen çocuğun kulağına gitti, o da çok normal olarak "ama biz arkadaşıııız ben onu öyle seviyorum" klişesini kullandı. hala utanıyorum lan çocuğu görünce, rezillik valla. lise döneminde baya bi oldu bu olaylardan. nerdeyse aylık olarak değiştiriyodum hedefi. tabi ki sevgilim olmadı 3 sene falan. sonra da okuldan bulamadım zati. gittim dışardan buldum, ruh hastası kimliğimi ve de bu kronik platoniklik-kendi kendine gelin güvey olan gubik sendromunun sosyetik söylenişi- halimi de bi güzel gizledim ooh missss. bak şimdi aklıma geldi, en yakın arkadaşıma bi kazık attım o zamanlar kiii, hala üzülürüm. benim hafiften yeşillenme çabasında olduğum ama tabi ki her zamanki gibi benimle kanka takılan bi çocuk vardı. aram bozulmasın, gene bi rezillik olmasın diye kızı çaktırmadan işleye işleye çocuğa aşık etmiştim. ondan sonra da gidip çocuğa "bu var yaa senden hoşlanieeee" yapmıştım çok komikmişim gibi. çocuk reddetti, kız ağır g.t oldu ben de kendimden tiksinmiştim resmen. heey hey geçmiş zaman olur ki...

neyse yaa dağıldım iyice. gelelim bu X beye. şimdi şöyle ki her zamanki gibi yoğun kanka muhabbeti mevcut amma velakin sanıyorum eskisi kadar gudubet olmadığımdan bu muhabbet boka sarıyo gittikçe. daha önce örnekleri var sergüzeştimde, bu seferkinin tehlikeli tarafı sevgili X ne yazıktır ki. adam tam anlamıyla muamma, çözebilene aşkolsun, bişi söylüyo, sen lafa odaklanana kadar fikir değiştirmiş oluyo, insanın gözlerine sanki ardını görebilecekmiş gibi dimdik bakıyo. nefret ettirecek tüm özelliklere sahip, ama garip bi şekilde çekici de aynı zamanda. herif yasak meyva gibi oldu zaten, ısırsam dünyam başıma yıkılacakmış gibi. resmen derse devam oranıma tavan yaptırdı, her sabah normal kalkış saatimden 1 saat önce kalkıyorum düşün sen gerisini-uyku kutsaldır babamı tanımam o derece- neymiş gözlerimin şişi insinmiş, makyaj güzel dursunmuş. 2 senede oturtamadığım tarzı, iyi giyinecem diye büze büze 2 ayda gardrobu hallaç pamuğu gibi ata ata oturttum yahu daha ne. sevgilinin yanına giderken de elime geçen eşofmandı, üstüne de buruşuk tshirttü ne gelirse geçirip sıfır makyaj vaziyetindeyim. heyecan falan kalmadı da seviyorum diyodum sanki o da yalan. 

bak mesela şimdi msnde. neden laf atmıyosun arkadaşım. ben laf atsam sabahı buluruz muhabbet ederken ama yok illa ilk sözü ben söylicem. madem konuşmak istiyosun o zaman bişi söle, madem istemiyosun o zaman bok mu var sabaha kadar konuşuyoruz, amacın ne??!! 

biri bu hikayenin sonunu biliyosa bana da anlatsa ya, meraktan öldüğüm halde sayfaları çevirmeye korkuyorum.

2009/04/29

aşk dedikleri garip şey


aşk ne demek ki? "ben aşık oldum" diye yelpazelene yelpazelene geliyo gençler; ii güzel de noldun şimdi sen hacı die sarsmak istiyorum zaman zaman bu neşeli arkadaşları. noluyo ki aşık olunca? bana noldu mesela, sorsanız bilmiyorum ya. "aşk" o kadar dillere pelesenk bi söz ki artık anlamını hatırlayamıyorum galiba.

aşk adamı eskitir, acıtır, hırpalar, yorar bence. hiçbi tatlı tarafı yoktur meretin. hakkaten anlam veremiyorum, milletin götü tutuşmuş "aaabii bahar da geldi gevşesin gönül yayları artık yaa" tadında koşturuyo oraya buraya. teşbihte hata olmaz, kızışmış kedi serzenişleri içindeler nerdeyse. hayatımdan 7 gün önce bir ölüm geçti. yaşamın nasıl da hızlı biten, nasıl da sonu geliveren bi yolculuk olduğunu net şekilde görünce bencilliğin dibine vurdum resmen. varsa "ben" yoksa "ben" döneminin açılışını yapmaktan onur duyarım. zati ne desen aynı kapıya çıkıyo ya. işte bu aşk hadisesi kendi götünü kaldırmanın bilinen on yüz milyon yolundan biri bence.

ne güzel aslında düşününce, adamın biri var, verir misin acep umuduyla köpeğin oluyo(acımasız gerçekler-merci sprite-). sen de tanışma ve yatak mesafesini ne kadar uzatırsan o kadar muhteşem bi aşk yaşamış oluosun. şimdi kimse bana "ama cinsellik olmadan da devam eden ilişkiler var bi kereee" yapmasın, o ilişkileri de zaten yatak umudu devam ettiriyo. bu iddiada bulunanlar sevgilinize "hayatım yani benim vajina kapalı tamamen, olmuyo olmıcak yane kendine yeni bir sex bomb bul baby" diyin bakalım noluo. 

ya ayrıca nedir ki, öpüşün sevişin arkadaşım hayat kısa, artık okullar kanırtırcasına uzun, evlenene kadar 100 yaşını görme ihtimali var, saklamayın, salın gitsin. malum bahar, en olmadı ama napiiim bahaaar dersiniz suç mevsimin olur. bi de patlatırsınız Orhan Veli'yi tamamdır:

Beni bu güzel havalar mahvetti
Beni bu güzel havalar mahvetti, 
Böyle havada istifa ettim 
Evkaftaki memuriyetimden. 
Tütüne böyle havada alıştım, 
Böyle havada aşık oldum; 
Eve ekmekle tuz götürmeyi 
Böyle havalarda unuttum; 
Şiir yazma hastalığım 
Hep böyle havalarda nüksetti; 
Beni bu güzel havalar mahvetti.


bu yazı da havalardan ya başka türlü imkansız, havalardandır havalardan:)

2009/04/28

holden caulfield olmak ve karar verme yeteneğim geri gelsin üstüne bi yazı.

Holden Caulfield; J.D Salinger'ın muhteşem eseri Catcher in the Rye'ın uyumsuz baş karakteridir. kendi yarattığı dünyada varolmak istemesi, kitabı ilk defa okuduğumda beni fena çarpmıştı. çünkü o dönemde yatılı okuyordum, dibine kadar yalnızdım, kendime ait tek bir kibrit çöpüm bile yoktu ve ben de kendime bir dünya yaratmak ve orda yaşamak konusunda takıntılıydım. uyumsuz bir tip oldugum söylenemez aslına bakarsanız ancak sürekli neşeyle dolu ve canlı dış görünüm gerçekten karanlık bir ruh halinin kabuğu durumundaydı-hala değişmiş denemez-ve ben bu kitaba, özellikle Holden'a ağır şekilde aşık oldum. öyle böyle değil yalnız, ben gerçekten aşık oldum, kitabı belki 25 kere okudum 3 ay içinde ve ciddi ciddi depresyona girdim. kendi kendime yaptığım konuşmalar ve ufak tefek halüsinasyonlarla atlattığım bu ergenlik depresyonunu da pek kimse farketmedi zaten. hayatımın her döneminde oldugu gibi o dönemde de ben güçlü ve yenilmez electraydım, bana bişi olmazdı, "koy götüne rahvan gitsin" insanıydım ben zaten hiçbişeyleri takmazdım.....da ben aslında pek çok şeyi ciddi şekilde kafama takardım. geceleri uykumu kaçıran şeyler vardı, göçmenlerin yaşadıklarına benzer bişiler oluyodu bende ve ben 14 yaşımla anlayamıyodum. evsizlik ve hiçbiryere ait olamama hissim de o yıllarda ortaya çıktı zaten. ev anahtarı taşımam-zaten kaybediorum alışmadık götte don durmuyo- "evim" diyemem ailemin yaşadığı yere bile, bambaşka bi ülkede olucam yaklaşık 5 ay sonra, yeni bir göçten başka bişey değil aslında. 

(evet evet, Holden o zaman bana yüz vermemiştin ama artık zamanı geldi, kıvama geldim:) )

göçlerden sıkıldım. önce ince ince dokuyosun gittiğin yerde hayatını. istediğin şekilde, istediğin renkte. sonra günü geliyor, eline bi makas alıp paramparça ediosun o kadar zevkle ördüğün herşeyi, ve herşeye baştan başlıosun. bu çıldırtıcı döngü eğer benim gibi sizde de 8 ayda bir tekrarlanıyosa, 10 senenin sonunda benim gibi sonsuz bir yılgınlığa kapılmış olursunuz. artık hiçbişeye inanmazsınız, tek inandığınız "hiç"tir. 

kararlarımı sorguladım pek çok kez. yaptığım şeye değdi mi, kaçırdıklarıma değer mi şu anda burda olmam diye öyle çok düşündüm ki. çıkış bulamadım, cevabı yok. bedeli ağır, ama hangisi daha kıymetli die sordun mu orda tıkanıyo tüm yollar.

bi ilişkim var. uzun süredir devam eden hem de. göçebelik hissimin ümüğünü sıkıp susturuyorum her bahar yer değiştirmek isteyince. ama iyi mi ettim, yoksa kötü mü ettim düşünmek istemiorum. alacağım cevap beni ürkütüyo. bahar geldi yine. yine içimde çırpınan birileri var. salıversem mi bu sefer, yoksa kafesi daha mı sıkı kilitlesem bilmiyorum.

karşımda biri var, yanımda başka biri. yanımdaki tanıdık, herşeyiyle. karşımdaki yeni, herşeyiyle. keşfetmeye hakkım olmadığı için, yasak olduğu için, bilinmez olduğu için beni bu kadar çekiyo farkındayım. işin en zor tarafı; yanımdakini orda tutan sevgim mi yoksa korkaklığım mı bilememem bi türlü.

özgürce yazma umudu taşıyorum.

sadece yazmak istiyorum, kimse okumasa da, farkıma varmasa da yazmak istiyorum. yalnızım. ama trajik şekilde değil, kimseyi de darlamıcam do not worry arkadaşlar. birileri beni okusa ve anlasa istiyorum aslında. çevremde bi sürü insan var, asosyal da sayılmam amma velakin yalnızım işte. 

bu da merhaba yazısı olsun bakalım.